self portrait
eski mısır'da başlayan kendini portreleştirme sanatı, yüzyıllar boyu çeşitli aşamalardan geçmiş, rönesans'ta leonardo da vinci, raphael, michelangelo, rembrandt gibi sanatçıların vermiş oldukları nefesle zirve yapmış, daha sonra van gogh, gauguin, frida, picasso, warhol bu akımı devam ettirmiştir. pushkin, lermontov gibi büyük rus şairleri bile bu akıma kendilerini kaptırmışlar ve kendi portrelerini çizmişlerdir.
zamanla unutulan bu akım, 2000'ler türkiye'sinde fotografçı pınar g. tarafından adeta yeni baştan keşfedilmiş, sanata aç kitlelere sunulmuştur. başlangıçta burun kıvrılan, dalga geçilen, sanatçının "karşı koyamadığı egosunun dışavurumu" eleştirilerinden öteye geçmeyen, "hastalıklı kişiliğinin narsizm uzantıları" suçlamalarıyla yerden yere vurulan bu yeni akım, zamanla, pınar g.'nin çevresindeki insanlar tarafında kopyalanmaya çalışıldıkça değerlenmiştir.
son yazılarından birinde, kendi akımını takip eden bir hayranına söylediği o ünlü sözle yazımızı bitirerek, onun self portrait çalışmalarının aslında ne derin manalar içerdiğini, kendini beğenmişlikle ilgisi olmadığını, "başkasının gözüyle kendi dünyası"nı anlatmak için bulduğu bir yol olduğunu ispatlayalım:
1 yorum:
Ayy neg'guzel bir surpriz bu boyle!!!
Onör duydum.
"hastalıklı kişiliğin narsizm uzantıları" gibi eleştirilere kulak tıkamak kolay değildi benim için. (böyle mi diyodunuz be yuh!alacağınız olsun... pes!)
ama geç de olsa anlaşılabildiğim için mutluyum.
küçük makinaların kraliçesi sıfatına layık olmaya çalışacağım.
teşekkürler teşekkürler....
Yorum Gönder