30 Mayıs 2009 Cumartesi

Küba'nın öğrettikleri

Şubemiz tarafından düzenlenen Küba Politik-Kültürel Gezisi'ne Şube Yönetim Kurulu'nu temsilen katıldım. Herşeyden önce Küba’nın dünyanın en ilginç destinasyonlarından birisi olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. Gezimiz bazı açılardan başarılı bazı açılardan başarısızdı, ama geziye katılan herkesin Küba’yı gördüğü için çok memnun olduğunu sanıyorum. Hele de, Küba’nın turizm aracılığıyla dünyaya açılmaya başladığı, amabargonun hafifletilmesi konusunun konuşulduğu ve Fidel’in ne zaman öleceğinin tartışıldığı şu dönemde. Bir anlamda Küba’da bir dönemin kapandığı, yeni bir dönemin başladığı sürece tanıklık ettik. Hem de Küba Devrimi’nin 50.yılındaki 1 Mayıs’ı da Küba’da Devrim Meydanı’nda kutlayarak. Aşağıda geziyle ilgili görüşlerimi aktarıyorum.


Küba Mimarlar Odası ile temaslarımızın çok bilgilendirici ve aydınlatıcı olduğunu söylemeliyim. İlk gün gerçekleştirilen toplantıda Küba'da mimarlık pratiği, eğitim ve profesyonel çalışmalar hakkında bilgi verdiler. Toplantı katılımı ve benzer detaylar hakkında Evin Deniz'in raporundaki bilgilere ekleyeceğim bir şey olmadığı için ben daha çok kişisel gözlemlerimi ve bağlantılı görüşlerimi aktarmak istiyorum. 

Ciddi ekonomik sıkıntılar içinde olmaları ve ambargo nedeniyle malzeme ve teknoloji konusunda dünyadaki gelişmelere uzak durmalarına rağmen, Küba'da mimarlığa önem verildiğini hemen hissettik. Bu sıkıntıların sonucu olarak bizimle imzaladıkları işbirliği protokolüne de çok önemsediklerini ve maksimum düzeyde işletmek istediklerini açıkça ifade ettiler. Küba'lı meslektaşlarımızla işbirliği ile ilgili hızlı bir beyin cimnastiği yaptık. İlk aşamada önerileri Evin Deniz'in raporunda detaylandırdığı Küba Bienali ve Bizi Birleştiren Karayip bienallerine katılımımız. Gerçekten bizim bilgi ve deneyimlerimizi paylaşmak konusunda çok heyecanlılar. Bunun dışında karşılıklı sergiler oluşturabileceğimiz konusunda hemfikir olduk. Sergilerin hem düşük maliyetli, hem de hızlıca oluşturulup yollanabilecek, ama karşılıklı bilgi ve deneyim paylaşımına büyük katkı sağlayacak medyalar olduğunu düşünüyorum. Bizim tarafta belirli tematik başlıklar altında Türk mimarlığını anlatan segiler olyuşturabileceğimiz gibi daha önceden hazırlanmış bazı tematik gruplamaları da kullanabiliriz. Örneğin Ankara Bina Kimlikleri Sergi gibi.

Daha ileri aşamlarda öğrenci ve eğitmen değişimi gibi konuların olabilirliği üzerine çalışmaya karar verdik. Bu tür konularda Kübalı meslektaşlarımız için en önemli sıkıntı yaklaşık 1000 Euro'yu bulan yolculuk maliyeti. Ama belki bizim burada kurumsal destekler ve sponsorluk çözümleri oluşturmamız mümkün olabilir. Yine aynı şekilde üniversitelerin master stüdyo çalışmalarını karşılıklı uygulayabiliriz. Küba gerçekten farklı bir ortam ve bunun getirdiği farklıulaşan mimari parametreler sunuyor. Ama bununla birlikte birçok açıdan özellikle Akdeniz kültürüne benzerlikler de gösteriyor. Aşağıda daha detaylı oalrak  aktarmaya çalıştığım bu mimari karmaşıklık içinde proje üretip, sonra da Kübalı mimarların yaklaşımlarıyla değerlendirmelerin mimarlık öğrencilerine büyük katkısı olacağını düşünüyorum. 


Küba’yla ilgili öğretici olacak ilk yaklaşımın, Küba'nın sosyalist rejimi ve yarım yüzyıldır ambargo altında ezilen ekonomosinin, sadece mimarlara değil herkese öğrettiği açıkça anlaşılan onarım ve yeniden değerlendirme kültürü. Tüm dünyada Küba denince akla ilk gelen imajlardan birisi olan eski amerikan arabaları bu kültürün sembolik bir örneği gibi kabul edilebilir. Devrimden sonra ülkede kalan ve en yenisi 1959 model olan araçların, amerikadan yedek parça desteği bile olmadan, sürekli onarılarak kullanılıyor olması bu anlamda belki de tüm dünya için bir ders veriyor aslında. Heryerde, ve hatta araç tamirati konusunda ileri kabul edilecek ülkemizde bile, ömrü çoktan tamamlanmış kabul edilen ve özel örnekler dışında pek de rastlanmayan bu araçların; ticari olarak amerikaya en uzak ülkelerden birisinde, bir imaj haline gelebilecek kadar yaygın ve etkin kullanılıyor olması, tüketim döngüsüne karşı çıkan bir söylemin pratiğe dökülmüş başarılı örneği gibi duruyor.

Benzer bir yaklaşım mimarlık için de geçerli. Özellikle başkent Havana, biribirinden farklı ve bazısı gerçekten ilginç mimari stillerin eklektik ama uyumlu birlikteliğini sunuyor ama yine ağırlıklı olarak herşey çok eski. Buna rağmen Küba devletinin yaklaşımında sanki 'yıkmak' kavram olarak hiç yok, hatta hiç düşünülmemiş. Minimum müdahale ile tüm yapıları kullanmaya devam ediyorlar. Kaynak sıkıntısının sonucu olarak yapıların bir kısmı gerçekten çok bakımsız ve muhtemelen artık asgari yaşam koşullarını zorlar hale gelmiş. Ama bu bakımsızlığa rağmen, çok kabaca da olsa, tamamı son 20 yılda yeni olarak yapılmış yapıların oluşturduğu Anadolu kent ve kasabalarının yeni mahallelerini, buralardaki sokak siluetlerini düşününce, Havana'daki her bir sokağın  fiziksel çevre kalitesi çok daha yüksek görünüyor.
Yani yapılar bakımsız ve boyasız, ama sokak silutleri yine de çok çekici. Her yapıda belirli bir mimari duyarlılık, açık alanlar ve kapalı alana geçiş mekanlarına göserilen özen, bazı mimari stillerin etkileri ve yorumları gibi kavramlar okunabiliyor. Sokaklar geniş, belirli bir yeşil dengesi her yerde sağlanmış. İnsanların üzerine üzerine gelen ölçek zorlamaları, öne çıkmak için uygulanan saçmalıklar yok. Muhtemelen ticari rekabet yoğun olmadığından fazla tabela da yok, ve bu tabelasızlık sokak ve yapı algısında insanın tahmin edeceğinden çok daha büyük bir ferahlama yaratıyor. Hatta bizim belki de unuttuğumuz  bir ferahlık.

Aslında bu ferahlık fiziksel çevrenin dışında hayata da yansımış durumda. Biraz iklimden, belki biraz da sisemden ve hatta kaynaksızlıktan; genel bir rahatlık ve acelesizlik havası hakim. Küba’da yaşam da biraz ferah. Aceleyle bir yerlere koşan birilerini görmek çok zor. Bağıran çok ama kavga eden birilerini görmek neredeyse mümkün değil. Farklı bir bakış açısı sunuyor aslında Küba tüm dünyaya. Yaşam biçiminden mimarisine, daha yavaş, daha ferah, yıkmak yerine tamir etmeyi destekleyen, daha az tüketmenin ve daha çok paylaşmanın mümkün olduğu bir dünyaya açılan pencere gibi... 

Bu kıyaslamaların kısa bir gezi sonucunda oluşan ön fikirler olduğunu göz önünde bulundurmakla birlikte, en azından bir yaşam biçimi olarak tüketim döngüsü içinde yuvarlanan toplumlar için, onarım kültürü ve fiziksel mekana ait değerler açısından daha detaylı incelemeler yapmanın gerekli olduğunu hissediyorum. Çünkü bu bakış açısı değişikliğinin sadece kaynak sıkıntısı çeken toplumlar için geçerli olmayadığı açık. Kaynak sıkıntısı daha az olan toplumlarda da daha verimli uygulamalara ve sonucunda daha kaliteli fiziksel çevrelere ulaşmak için bu bakış açısının katkısı olacaktır.

Nitekim Havana Mimarlık ve Restorasyon Ofisi'nin de son yıllarda dış destekler aracılığıyla sağlanan sınırlı kaynakları kullanarak gerçekleştirdiği restorasyon örneklerinde de aynı bakış açısının yansımalarını görmek mümkün. Çok başarılı restorasyon uygulamaları gördüğümüzü düşünüyorum, ancak elbette restorasyon değerlendirmeleri yapabilmek için daha kapsamlı incelemeler gerekir. Bu kısa gezi sonucunda belki şu kadarını söylemek mümkün; kaynaklar sınırlı, tüm Havana'yı düşününce, restorasyon sayısı da çok az; ama ben, şöyle bir bakışta 'kötü' diye nitelendirilebilecek tek bir restorasyon örneği görmedim!


Fakirlik ve imkansızlık Mimarlar Odası ziyaretimizde de tüm ağırlığıyla kendini hissettirdi. Ben ortada tek bir bilgisayar, tek bir ofis makinası göremedim. Boş bir sınıfta, küçük ve yine boş bir toplantı masasının etrafına dizildik. Cuba Libre'ler geldi hemen. Şaşırtıcı bir şekilde hem görüştüğümüz insanların mesleki bilgileri ve entellektüellik düzeyleri, hem de bize hediye ettikleri ve çok özene bezene hazırladıkları belli olan birkaç yayının içeriği ve kalitesi, yukarıdaki yoklukla celişiyordu. Toplantı ilerledikçe, yokluk kayboldu. 

Küba'yı tanıdıkça, Evin'in tanıştırdığı gazetecenin söylediği gibi, Küba'da ‘okumamanın’ aptallık olduğunu anladım. Eğitim bedava ve yapılacak en iyi şey okumak. Böyle olunca eğitim seviyesi oldukça yüksek, buna bağlı olarak entellektüel ve mesleki becerileri de gelişmiş bir toplum çıkıyor ortaya. Bu toplumun ürettiği mimarlık da, diğer birçok şey gibi belirli bir kalite ve duyarlılığı mutlaka taşıyor. Donanımlı ve bilgili insanlar, imkansızlıklar içinde de olsalar, ve hatta öyle oldukları için, yaptıklarını iyi ve uzun ömürlü yapmayı, bir başka deyişle, kötü yapmamayı öğreniyorlar. 

ve bir de her yapılanın devrime hizmet etmesi gerektiğini...


Diğer taraftan, mimariye şekil veren ana faktörlerin en azından bir kısmının Türkiye'yle benzeştiğini söylemek de mümkün. İklim benziyor mesela, en azından sahillere. Böyle olunca hayatın çoğu açık ve yarı-açık mekanlarda geçiyor. Küba'da da teraslar, bahçeler, rehberimizin sürekli 'koloniyal, koloniyal' diye tariflediği mimari tarzın vazgeçilmez öğeleri olan avlular ve portikler mimari literatürün önemli elemanları. ama tüm Küba'yı eklektik bir düzlem olarak da görmek mümkün. Çünkü bu elemanların çok çeşitli kullanımlarını, farklı dönemler ve stiller çerçevesinde görebiliyorsunuz. Havana'da modernizm etkisiyle yapılmış eskiden Amerikan zenginlerine aitmiş gibi görünen villaların yanında İspanyol Baronlarına aitmiş gibi görünen klasik veya Neo-klasik tarzdaki villalar duruyor. Trinidad'da devrimden sonra yapılmış büyük ve prizmatik sosyalist toplu konutlar kentin yeni bölümünü oluşturuken, bir köymüş gibi görünen eski kısımda tek katlı bitişik nizam evler Koloniyal ve Akdeniz mimari özelliklerinin değişik yorumları gibi görünüyorlar. Yani Küba aslında bazı açılardan bu topraklara, bu iklime ve buradaki insanların sıcaklığına çok benzerken, bazı açılardan da Batı dünyası temelli dünyamızda unuttuğumuz veya fazla karşılaşmadığımız eklektik tadlar, ilginç sentez ve yorumlar sunuyor mimarlara. Sokaklarda Birgi'dekinin aynısı bir taş kaplama ortaya doğru eğim yaparak bir kanal oluşturuyor, ama Akdeniz ve Ege'nin aksine sokaklar cadde gibi çok geniş. Yapıların tek katlı olması da bu genişlik hissini arttırıyor. Kalkan'daki evlerde eskiden kullanılan karoların aynılarını gördüm dünyanın öbür ucunda, Trinidad'da. Desen, renk tamamen aynı. Ama diğer taraftan bambaşka bir ahşap işçiliği ve de ahşabın kendisi.


Küba'nın bir yandan bu topraklara çok benzeyen, diğer yandan da dünyaya bambaşa bir pencere açan bir etkisi var. Bunun kendileri de farkındalar, özellikle yurt dışını iyi tanıyan akademisyenler ve devlet yetkilileri. Hatta toplantımızda zaman zaman bizlerin sahip olduğumuz imkanları daha iyi kullanmak için Küba’dan öğreneceğimiz şeyler olduğunu ima ettiler. Artık birer sigaranın da yakıldığı ortam, tam da Türk insanının hiçbir zaman tam resmileşemeyen keyfiliğini, kuralları tam uygulayamayan sıcaklığını, ve dahası bu hissi yavaş yavaş unuttuğumu, hatırlattı bana. Onlar için çok yüksek olan seyahat maliyetlerinini bize de çok yüksek gelmesine biraz yandan yandan güldüler. Hani siz nerelere ne paralar harcıyorsunuz der gibi... Elinizdeki kültürel malzemenin başka nasıl yorumlanabileceğini görebilmek için, bu kadar değerli bir bilgiye ulaşmak için, hele de sizin imkanlarınız çerçevesinde... Dolayısıyla bir şeyleri değiştirmek için, var olan malzemelerin, kullanımların, bir araya gelişlerin alternatiflerini arayan, bunlar başka türlü nasıl bir araya gelir? sorusunu soranlar için önemli cevaplar sunuyor. Üstelik imkansızlıkların öğrettiği ilkelerin zenginliğiyle.


diğer fotoğraflar için: http://picasaweb.google.com/kutaykarabag/Cuba2009#

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Hoşçakal Tugay, hoşgeldin Tuncay


İngiltere Premier Lig'de forma giyen iki yıldızımızdan Tugay Kerimoğlu futbolu bıraktı, Tuncay Şanlı ise küme düştü.. Tugay'ın vedası sırasında ise Tuncay'a tribünlerden ciddi mesajlar vardı.. Blackburn taraftarı; "Gel ve yeni Türk efsanemiz ol" diye seslendi genç yıldıza..